Okudum: Bülbülü Öldürmek – Harper Lee

Harper Lee‘nin 1960 yılında kaleme aldığı ve kendisine Pulitzer Ödülü getiren Bülbülü Öldürmek (To Kill a Mockingbird) az önce bitirdiğim ve şu ana kadar okuduğum en iyi kitaplardan biri.

Kitabı okumadan önce bir şekilde Harper Lee ile karşılaşmışsanız ve hayatına göz atmışsanız sıradan bir yaşam hikâyesi olduğunu, yazdığı kitapla dünyanın en önemli ödüllerinden birine sahip olduğunu öğrenebilirsiniz. Diğer yandan eğer Bülbülü Öldürmek kitabını okumanızla birlikte Harper Lee’nin yaşamına göz atarsanız (ki mutlaka bunu yapma gereği duyarsınız) kendinizi, o sıradan görünen yaşamın altında, çocukluk dönemlerinde ırkçılığın ortasında kalmış, babasının kucağında olmayı seven ve büyümekte olan bir kız çocuğuna yakın hissediverirsiniz. Çünkü otobiyografi özellikleriyle öne çıkan bu kitabın yazarı Harper Lee, kitaptaki Scout gibi Alabama’da büyümüş, yaşadığı bölgedeki bazı mahkemelerde zencilerin ikinci sınıf insan muamelesi görmeleri ve haksız cezalara çarptırılmaları gibi olaylara şahit olmuş. Üstelik kısa bir süreliğine de olsa hukuk eğitimi almış ve bu da bence de Atticus Finch karakterinin etkileyiciliğini pekiştirmiştir.

Bülbülü Öldürmek’te, Amerika Birleşik Devletleri‘nin Alabama‘sında, 1930’larda geçen geçen olayları, Jean Louse “Scout” Finch‘in gözüyle görüyor ve düşüncelerine tanık oluyoruz. Kendisi okula yeni başlamış ve o yaşlardaki her çocuk gibi hayatı sorgulayan, pek çok şeyi seven ve yine pek çok şeyi sevmeyen bir kız olan Scout, bir kız çocuğunun ilk okul yıllarında okulda, ailesinde ve yakın çevresinde yaşayabileceği sıradan şeylerle karşılaşırken bir yandan da babasının avukat olması dolayısıyla tanık olduğu önemli ve temsili bir davaya da tanık olur. Bu dava ile Scout’ın her şeye bakışı, insanları gözlemesi ve hayatı yorumlaması şekillenir.

Jem, yani Scout’ın birkaç yaş büyüğü erkek kardeşi aslında sıradan bir ağabeydir. Ancak büyümeye başlamasıyla birlikte babalarını ve hayatı biraz daha içten anlamaya ve hem Scout’a hem de biz okuyucuya daha cana yakın bir şekilde ağabeylik yapmaya başlar.

Ve Atticus Finch! Sadece Scout’ın ve Jem’in değil, aynı zamanda Bülbülü Öldürmek’i okuyan hemen herkesin babacığım diyerek sarılmak isteyeceği kişi. Mesleğini icra edişi, çocuklarını yetiştirme yaklaşımı ve bunu uygulayışı, insanlarla iletişimi ve ilişkisi, dönemin kötü gerçeklerinden ırkçılığa karşı yaklaşımı ve bol bol okumasıyla kitap sayfaları geride kaldıkça okuyucu olarak daha fazla yaklaşırız Atticus Finch’e.

Özellikle ortaokul yani 5. sınıf öğrencilerinin ve daha büyük yaştaki herkesin okumasını önerdiğim bu kitap, bazı cümleleriyle insanı büyülüyor. Şimdi, not aldığım o cümlelerden birkaç tanesini paylaşmak istiyorum.

“… başka insanların yüzüne bakabilmek için ilk önce kendi yüzüme bakabilmeliyim. Çoğunluğa bağlı olmayan tek şey insanın vicdanıdır.”

“… gerçek cesaretin ne olduğunu görmeni istiyordum, gerçek cesaretin eli tüfekli bir adamla ilgisi olmadığını. Daha başlamadan yenildiğini bile bile başlamak ve her ne pahasına olursa olsun sonuna kadar devam etmek olduğunu. Nadiren de olsa bazen kazanırsın.”

Son olarak, kitabın birkaç yayınevi çevirisi var. Ben özellikle Sel Yayıncılık‘ın çevirisinin önerildiğini gördüm ve Ülker İnce tarafından gerçekleştirilen bu çeviriyi aldım. Şimdi sırada, Bülbülü Öldürmek filmini izlemek var. Ancak kitabın devamı niteliği taşıyan ve 55 yıl sonra yayınlanan Tespih Ağacının Gölgesinde kitabını okumayı şimdilik düşünmüyorum. Zira Scout’ın Jem ve babası Atticus ile büyümeye devam edişlerini ve geleceklerini hayalimde canlandırmak daha çekici ve sevimli geliyor.

Atticus FinchBülbülü ÖldürmekHarper LeeJean Louse Scout FinchJem FinchSel YayıncılıkTespih Ağacının GölgesiTo Kill a MockingbirdÜlker İnce
Yorumlar (0)
Yorum Yap