Son yıllarda iyice fark etmeye başladım ki, eskisi kadar spor müsabakası yani maç izlemiyorum, izleyemiyorum. Belki yaşın da etkisi var sanırım fakat daha çok günümüzde maç sayısının artışı nedeniyle böyle bir durumun ortaya çıktığını düşünüyorum.
Hatırladığım kadarıyla çocukluğumda yani 90’lı yılların başında evlerden şifresiz bir şekilde Türkiye 1. Ligi (şimdiki Süper Lig) maçları izlenebiliyordu. 1993 yılında kurulan ve sonraki sezondan itibaren hayatımıza şifreli yayın ifadesini de sokan Cine5 ile birlikte artık ya ciddi miktarda para ödeyerek evden maç izleme keyfine devam etmek ya da sigara dumanından geçilmeyen kahve köşelerinde adeta eziyet çekerek tuttuğumuz takımın maçlarını kaçırmamak gerekiyordu. Tabii ki ilk seçenek pek mümkün değildi. Yanlış hatırlamıyorsam o yıllarda Cine5 izleyebilmek oldukça lükstü. Yaşımın küçük olmasının da etkisiyle sadece Beşiktaş maçlarını izlemek için babamın takıldığı kahvelere, maçtan yaklaşık 20 ya da 30 dakika önce gidiyordum. Tabii ki derbilerde en az bir saat öncesinden orada olmak ya da bir şekilde yer ayırtmak gerekiyordu. Maçtan sonra ise yol boyunca kafamda adeta maç özeti izliyordum, maçı değerlendiriyordum. Eve varınca da sigara sinmiş kıyafetlerimden neredeyse tiksinerek biran önce ayrılmaya çalışıyordum.
Günümüzde ise bilgi ve iletişim teknolojilerinin gelişmesiyle birlikte artık istemediğimiz kadar çok maçı izleyebiliyoruz. Hatta karşımıza çıkanların büyük çoğunluğunu izlemek istemiyoruz. Meselâ eğer büyük bir futbol tutkunu değilseniz NTVSpor’un hangi mantıkla yayın haklarını aldığını bilmediğim Belçika Ligi’nin maçları ayağınıza kadar gelmesine rağmen izlemek istemeyebilirsiniz. İngiltere Premiere League, İspanya La Liga ve Almanya Bundesliga liglerini izlemek isterseniz de aylık makul sayılabilecek ücretler karşılığında internet üzerinden izleyebilirsiniz. Türkiye Süper Lig maçlarını izlemek ise her geçen yıl daha da pahalı hale geliyor. Tıpkı KPSS. Kalitesi düştükçe fiyatı artan KPSS gibi Türkiye Süper Lig de öyle. Kalitesi düştükçe fiyatı artıyor. Ancak bu yazımın konusu bu olmadığı için konuma dönüyorum.
Bir de ilgi alanlarımdan biri olarak ve ilkokuldan lise yıllarımın sonuna kadar lisanslı bir oyuncu olarak ilgilendiğim basketbol vardı. Heyecan veren Avrupa Ligi maçlarıyla her çarşamba ve perşembe (yanlış hatırlamıyorsam) Cine5 kanalına adeta kilitlenirdim. Müthiş heyecan yaşar ve maçı keybetsek de harcadığım zamana üzülmezdim. Tabii ki o sıralarda bu organizasyonu FIBA gerçekleştiriyordu. Sonra ULEB diye bir oluşum çıktı ve Avrupa Ligi, ULEB EuroLeague adını aldı. Günümüzde ise EuroLeague ifadesinin önüne sadece sponsor ismi geliyor ve organizasyon devam ediyor. Ancak o yıllarda aldığım heyecanı kolay kolay yakalayamıyorum. O zamanlar Partizan, CSKA Moskova, Panathinaikos, Kinder Bologna, Zalgiris Kaunas, Olympiacos, Barcelona, Real Madrid, Asvel, Treviso gibi güçlü takımlara karşı Efes Pilsen ve sonraları da Ülker ile Tofaş gibi takımlarımızla mücadele ederdik. Takımlarımızın bu yabancı takımlara karşı her mücadelesi müthiş ilgimi çekerdi ve kesinlikle kaçırmamaya çalışırdım. Evimizde tek televizyon olmasına bağlı olarak (ki o zamanlar evde ikinci bir televizyonun olması garip karşılanırdı) kardeşimle mücadele etmem bile gerekebilirdi. Sonradan bu keyfimiz de şifrelendi.
NBA maçları ise haftada bir kere Kanal D tarafından yayılanırdı. Mirsad Türkcan‘ın ilk maçlarını hâlâ hatırlıyorum ve birkaç sayı atsa bile gecenin bir yarısında deli gibi sevindiğimi de unutmuyorum. Alarm kurar ya da hiç uyumaz, bir şekilde maçları yakalamaya çalışırdım. O yaşlarda biri için müthiş zor bir şeydi ve çoğunlukla da ortalam üç saat süren NBA maçlarının tamamını izleyemeden uyuyakalırdım.
Şimdilerde gerek NBA gerekse EuroLeague maçlarını çok nadir izliyorum. Açıkçası NBA All Star etkinlikleri, bazı Play-Off maçlarını ve final serisini izliyorum. Türkiye Ligi maçlarını ise neredeyse hiç izlemiyorum. Sadece final serisini izlemeye çalışıyorum.
Futbol için de durum pek farklı değil. Şampiyonlar Ligi maçlarının şifresiz olması ile birlikte üst düzey eşleşmeleri kaçırmamaya çalışıyorum. Türkiye Süper Lig içinse sadece Beşiktaş’ın maçlarını takip ediyorum. Zaman bulabilirsem birkaç reklam atlayarak özetleri izlemeye gayret ediyorum. Ancak Beşiktaş maçları hariç eski zamanlardaki keyfi aldığımı hissetmiyorum. Sanırım buradaki en büyük etken, maç bolluğu. Nasıl ki bir şeyin sayısı arttıkça değeri azalır, spor müsabakaları için de bu böyle. Özellikle de hafta sonları onlarca futbol ve basketbol maçı var. Ancak kaçını izlemek istiyorum? Sadece bir ya da iki tanesini. Bu durum bana oldukça garip gelmekle birlikte biraz da hüzünlendiriyor doğrusu.
Sizde de durum aynı mı? Yorumlarınızı merak ediyorum…
Kesinlikle katılıyorum. Endüstriyelleşen spor sektörü, daha çok parayı nasıl kazanabileceğini düşünmekten; daha keyifli bir spor ortamı yaratmayı geri plana attı ve bunu bilinçli olarak yapmayı sürdürüyor hâlâ…