The Words yani Çalıntı Hayat, izlemekte geç kaldığım ve izlerken de oldukça keyif aldığım filmlerden biriydi. İzleyecek bir şeyler ararken [highlight]Bradley Cooper[/highlight] ve [highlight]Jeremy Irons[/highlight]’ın oynadığını fark edip hemen ardından izlediğim fragmanla bu filmi izlemeye karar verdim. Fragmandaki kadar hareketli ve aksiyona yakın bir film olmadığını da hemen belirteyim.
Film içinde film mi dersiniz yoksa kitap içinde kitap mı bilmem. Fakat bir filmde oyunculuk kadar çok önem verdiğim bir başka şeydir senaryo. Eksikleri olmakla birlikte etkileyici, insanın üzerinden iz bırakan bir kurguya sahip olan The Words, Rory Jansen’in (Bradley Cooper) nezdinde “yaşlı adam”ın (Jeremy Irons) adeta sizden hesap sorduğunu hissine kapılmanızı bile sağlıyor.
Yan karakter olan Jeremy Irons bırakın ana karakteri filmin bile önüne geçiyor. Zira konunun nesnesinde de o var, öznesinde de!
Senaryonun öneminden dolayı film hakkında pek yazmak istemiyorum aslında. Ancak ben olsam böyle bir sonla bitirmezdim filmi. İkinci bir kitap yazardım ve asıl her şeyi orada anlatarak yine bir roman içinde herkesin gerçeği öğrenmesini sağlardım. Bence profesyonel bir paçayı kurtarma olurdu. 🙂
Filmdeki diğer oyuncular filme yabancı gibiydiler adeta. Bu açıdan filmin hak ettiği ilgiyi bulamamasının sebeplerinden biri olabilirler. Filmde beni rahatsız eden önemli bir ayrıntıysa yazma ve okuma sahnelerinin ilgisizce konması. Bradley Cooper bir oturuşta kitap okuyup yine bir oturuşta bilgisayarda bütün bir kitabı yazabiliyor. Bir oturuşta?!
Ve The Words – Çalıntı Hayat filminde öne çıkan replik:
“We all make tough choices, the hard part is to live with them!”
Hepimiz seçimler yaparız, zor kısımsa onunla yaşayabilmektedir!”
Filmde aslında yeni bir kitap yazarak, olan herşeyi orada anlatıyor zaten. Filmin başındaki açılış sahnesinde yazar Clay Hammond rolüne hayat veren Dennis Quaid okuma etkinliğinde yeni yazdığı kitabı okuyarak, bir nevi kendi yaşadığını anlatıyor. Kitap içinde kitap var. Inception gibi iç eiçe üz hikaye var…
Film gayet hoş ve etkileyici. Jeremy Irons’a niye bu kadar çok sevdiğimi de bu film ile bir kez daha anladım…