Her ne kadar dijital dünyada yer almayı ve aktif olmayı sevsem de bazen el etek çekmeyi tercih ediyorum. Doğal bir tercih de diyebiliriz buna. Çünkü hadi biraz uzaklaşayım demiyorum. Uzaklaşıveriyorum. Kimi zaman sizde de oluyordur bu…
Hani elindeki uzun ve sivri sopayı kullanarak denizin dibine dalarak balık avlamaya çalışan ilkel insanlar olur ya, ben de onlar gibi son zamanlarla daha da sık dibe dalıyorum. Ancak ben balık tutmak için değil, akıntıyla daha iyi mücadele etmek için dalıyorum. İşte su yüzüne çıktıkça da bloğuma yazmaya çalışıyorum.
Babam kalp krizi geçirdi
Seçim günü erkenden kalkıp oy kullanmayı ve daha sonra oy kullanmanın rahatlığıyla kahvaltı yapmayı tercih eden babam 1 Kasım sabahında aniden rahatsızlandı. Önce Söke Devlet Hastanesine sonra da ambulansla Aydın Devlet Hastanesi’ne ulaştırırken öğrendik ki kalp krizi geçiriyormuş. Hemen anjiyoya alındı ve kapalı olan iki damarından biri olan ana damarı anjiyoda açıldı. Sonra da yoğun bakıma alındı. Hayatımın en zor hasta ziyaretini yaptım. Kural da basitti, sadece bir kişi ve yalnızca beş dakika. Bir başka kural daha, ne olursa olsun o ziyarete gülümseyerek girmeniz ve ziyaretten yine gülümseyerek çıkmanız gerekiyor.
Yoğun bakımdan sonra servis bölümüne aktarılan babamın yanında kaldığım süre boyunca olabildiğince ona belli etmeyerek vücudunu izledim. Hani deprem olup geçtikten sonra ara ara hiçbir şey olmasa da sallandığınızı hissedersiniz ya, aynen öyle bir his bu. Bir şey olmuyor ve her şey yolunda gözüküyor ama siz acaba iyi ve gerçekten her şey yolunda mı diye düşünmekten kendinizi alamıyorsunuz.
9 ilaçla hastaneden ayrıldık. 13 Kasım Cuma günü ikinci anjiyo gerçekleşecek ve inşallah kapalı olan diğer damarı da sorunsuz bir şekilde açılacak. Eğer bu yazıyı okuyorsanız ve içinizden de geliyorsa lütfen duanızı esirgemeyin.
Kendinize ve/veya sevdiklerinize en ufak bir değer veriyorsanız sigara denen o zıkkımı hayatınızdan çıkarın. O sizi hayattan çıkarmadan!
— Onur Şendere (@OnurSendere) 2 Kasım 2015
Tez gel askerim
Kardeşim, Bahadır artık asker. Ankara’da. Askere gitmesinden kısa bir süre önce babamın yaşadığı rahatsızlık hepimizi çok etkilemişken onun da askere gitmesi daha zor geldi. Herkesle vedalaştı. Babamla sarılmalarına zor dayandım. Babamın gözleri doldu, bir şey olacak diye korktum. ¨Uzatmayın hadi¨ deyiverdim yürekleri soğutmak için. Herkesi arabaya davet ettim hızlıca ve yola koyuldum.
Tüm bunlar insanın ölümlü olduğunu ve her ölümlünün yaşlanacağını oldukça ağır yöntemlerle hissettiriyor insana. Aile denen oluşum ne güzel ve birilerinin zamanı gelince de ne kadar ağırmış anlıyor insan.
Yüzün ve vücudun değişmesi, evlilik ya da saç sakal değil de sevdiklerini kaybetme olasılığı ile yüzleşmek insanın yaşlandığını hissettiren en keskin ve soğuk işaret olsa gerek. Her anın kıymeti bilinmeli.
Tanrı (Allah) her hastaya şifa, her hasta yakınına da sabır ve dayanma gücü versin.