Stephen King’in “Rüyalar ve Karabasanlar” kitabının ilk bölümü oluşturan kısa bir hikayenin adı Dolan’s Cadillac. Jeff Beesley’nin yönetmenliğini üstlendiği filmin hikayesini okumadım ancak çeşitli yerlerdeki yorumlara baktığımda pek başarılı olmadığını duydum.
Filmde dikkatimi çeken ilk unsur kötü adam olan Jimmy Dolan’ın (Christian Slater) karakterine göre biraz masum yüzlü oluşu. Tam tersi şekilde de iyi adam Robinson (Wes Bentley) ise oldukça sert bir mizaca sahip. Ancak oyuncu seçiminde bir faktör olan mizaç unsuru kanımca başarılı. Çünkü Robinson, yaşadığı olayların ardından iyi adamdan kötü adama doğru yol alıyor. Ve bu sürecin psikolojik yansımasını, kendisinin yüzünden çok kolay bir şekilde okuyabiliyoruz.
Dikkatimi çeken diğer unsur ise, filmin neredeyse hemen başında kendimi düğüm bölümünde buluşum oldu. Kısa bir sürede sebep-sonuç ilişkisi kuruldu ve kendimi çatışma ortamında buldum. Serim bölümü biraz daha işlenebilirdi. Özellikle de bu tip gerilim filmlerinden buna ihtiyaç var. Aksi takdirde karakterlerin çatışma nedenleri oldukça havada kalabiliyor. Yönetmenin düğüm bölümüne hızlı bir şekilde geçme isteğini, Stephen King’in cümlelerini filmin başına yerleştirmesiyle anlayabiliyorsunuz. Bize hemen Dolan’ı tanıtmak ve her şeyin sebebinin O olduğunu anlatmak için can atıyor neredeyse.
Sokakta gördüğünüz herhangi birinden farksızdır ama gülümsediğinde, kuşlar telefon tellerine üşüşür. Size belli bir şekilde baktığındaysa, prostatınız azar ve idrarınız yakar. Tükürdüğü yerdeki çimler sararır ve ölür. Her zaman dışardadır. Zamandan çıka gelmiştir. 100 şeytanın ismine sahiptir. Kurtları ulumasıyla çağırabilir, sürüyle yaşaıyabilir. Hiçbiryerin kralıdır. Yıllarca, onun gelişine ve gidişine şahit oldum. Dolan.
Oldukça kısa olan serim bölümünde olan Elizabeth’e (Emmanuelle Vaugier) oluyor. Hemen kendisini tanıyoruz ve bir süre sonra ölüyor. Eşinin ölümünden etkilenen Robinson içinse artık intikam vakti…