Kabullenmesi zor olsa da doğduğum andan bu yana 29 yıldan fazla yaşadığımı daha da hisseder oldum. Düşünme şeklinize göre bu süre uzun da gelebiliyor kısa da. Ama her iki şeklinde oldukça yorucu, orası kesin.
Belki de konunun sayılarla hiçbir ilgisi yok. Belki de biyolojik saatimiz böyle arasına hemen her şeyi sorgulamaya itiyordur bizi. Kişiden kişiye de değişiyordur, bilemiyorum. Ancak son aylarda oldukça yoğun, sık ve yorucu bir şekilde düşünürken buluyorum kendimi. Hemen her şeyi düşünmeye kalkıyorum daha sonra. Balkona çıkınca dünya gözüyle gördüğüm hemen her şeyin bundan en kötü yüz yıl sonra neredeyse tamamen değişeceğini ve ben de dahil olmak üzere hiçbirimizin olmayacağı gerçeğini bile düşünüyorum. O beyaz muhabbet kuşu ölecek, bu balkon ve bu bina yıkılacak, tıpkı gördüğüm diğer binalar gibi…
İnsan kendi yaşlanmasına alışıyor aslında. Ancak sevdiklerimin yaşlanmasına alışmakta zorlanıyorum. Geleceğe dair olası senaryolar geliyor bazen aklıma, ortada hiçbir şey yokken ancak henüz gerçekleşmemiş olan o anlar kimi zaman gözlerimin dolmasına neden oluyor.
Bir yandan da kendimi tanımlıyorum bugünlerde. Ben kimim? Kazanımlarım, iyi yaptığım şeyler, kötü yaptığım yani aslında yapamadığım şeyler neler? Olumlu ve olumsuz özelliklerim neler? Mutlaka sahip olmam gereken kazanımlar neler? Kısa ve uzun vadeli hedeflerim neler? Tüm bunları elime kalem – kâğıt alarak yapıyorum. Bu yaşları henüz yaşamış dostlarla paylaşıyorum bunları. İyi geliyor.
Mutluluklarıyla, mutsuzluklarıyla, pişmanlıklarıyla, gururlu anlarıyla, güzellikleriyle, kötülükleriyle, iyi insanlarla, maalesef daha çok olan kötü insanlarlar, dünyayı bizimle paylaşan canlılarla, ürettiğimiz sevimli ve sevimsiz nesnelerle… Kısacası her şeyiyle yaşam dopdolu. Bu yaşlarda bunu daha iyi hissediyor, anlıyor ve sahip olduklarıma dair şükrediyorum.
Onlardan biri de Sibel ve kısmetse yakın bir gelecekte hayatlarımızı birleştireceğiz. Detaylar sonra…
Öğrendiğime göre insan, 40’lı yaşlarında da bunun daha yoğun halini yaşıyor ve çok daha derin bir değerlendirmeye, sorgulamaya gidiyormuş ister istemez. Umarım ve Allah ömür verirse sahip olduğum güzel insanların ve iyi şeylerin varlıklarını o yaşlarımda da ve sonraki yaşlarımda da var olduklarını görürüm.
Uzun zamandır blogumun sayfalarında iç dünyamı bu kadar açık sunmamıştım.
Üzülme! Dert etme can!
Görebiliyorsan,
Dokunabiliyorsan,
Nefes alabiliyorsan,
Yürüyebiliyorsan,
Ne mutlu sana!
Elinde olmayanları söyleme bana
Elinde olanlardan bahset can!…
Mevlana
Bu yazıyı yazarken dinlediğim parça: Pixies – Where Is My Mind?